13 Aralık 2014 Cumartesi

Sahiden

“Dibinden çatlamış bir şişenin altından sızan damlalar gibi içim bir bir akıyor adetâ, karışıyor zamana. Tutunmaya çalışıyorum ama başaramıyorum. Anlamıyorlar. Anlamayacaklar. Hatta dinlemeyecekler.”
     Görüyorum. Yüzlerce surat görüyorum, içleriyle dışları bir olmayan. Gözler yansıtır derler her şeyi. Ama bir bakışta anlamak mümkün müdür ki içeride olup bitenleri? Kimilerinin sol odasında bir zindan vardır belki de ve her şeyi oraya zorla tepiyorlardır, geceleri salmak koşuluyla. Ve kimilerinin sol tarafında olağanca geniş bir bahçe gizlidir, çiçeklerle donatılmış manzarasına nazaran tahtında oturup bir şeyleri bekleyen saf bir silüet. Belki de bazıları vardır, içeride kendini kandırma yolları ararken bir yandan da başkalarını yaralamak için bıçağını bileyen. Ne kadar tahmin edebiliriz, ne kadar seçeneğimiz var ya da sınırımız nereye kadar? Bir anda değişebilir mi kararlar? Ve evet, berbat olanlar gerçekten varlar.

     Tecrübe edemeyiz başkalarını. Biz daha kendimizi bile keşfedememişken diğerlerine burnumuzu sokmak ne haddimize? Sahiden, bir insan ne kadar anlam verebilir kendine? Sahip oldukları bedenlere sıkışıp kalmış ruhlar var mıdır sahiden? Bu kadar çok düşünmemiz neden? Her şeyi sorgulayan insanlar varken, ne duyduysa onu kabul edenler dengeyi elde tutuyormuş meğer. Bambaşka binlerce insan var belki de aynı olan. Bu kalabalıkta anlamayacaklar elbette, bu kadar ses ve bu kadar ışık varken anlamayacaklar elbette.