“Dibinden çatlamış bir şişenin
altından sızan damlalar gibi içim bir bir akıyor adetâ,
karışıyor zamana. Tutunmaya çalışıyorum ama başaramıyorum.
Anlamıyorlar. Anlamayacaklar. Hatta dinlemeyecekler.”
Görüyorum. Yüzlerce surat
görüyorum, içleriyle dışları bir olmayan. Gözler yansıtır
derler her şeyi. Ama bir bakışta anlamak mümkün müdür ki
içeride olup bitenleri? Kimilerinin sol odasında bir zindan vardır
belki de ve her şeyi oraya zorla tepiyorlardır, geceleri salmak
koşuluyla. Ve kimilerinin sol tarafında olağanca geniş bir bahçe
gizlidir, çiçeklerle donatılmış manzarasına nazaran tahtında
oturup bir şeyleri bekleyen saf bir silüet. Belki de bazıları
vardır, içeride kendini kandırma yolları ararken bir yandan da
başkalarını yaralamak için bıçağını bileyen. Ne kadar tahmin
edebiliriz, ne kadar seçeneğimiz var ya da sınırımız nereye
kadar? Bir anda değişebilir mi kararlar? Ve evet, berbat olanlar
gerçekten varlar.
Tecrübe edemeyiz başkalarını. Biz
daha kendimizi bile keşfedememişken diğerlerine burnumuzu sokmak
ne haddimize? Sahiden, bir insan ne kadar anlam verebilir kendine?
Sahip oldukları bedenlere sıkışıp kalmış ruhlar var mıdır
sahiden? Bu kadar çok düşünmemiz neden? Her şeyi sorgulayan
insanlar varken, ne duyduysa onu kabul edenler dengeyi elde
tutuyormuş meğer. Bambaşka binlerce insan var belki de aynı olan.
Bu kalabalıkta anlamayacaklar elbette, bu kadar ses ve bu kadar ışık
varken anlamayacaklar elbette.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder