16 Nisan 2013 Salı

Şarap gibi..

Yıllar hızlı geçiyor. Kısa sürede doyumuna varamadığımız her şey değerlidir sonuçta.
Bu yazıları yazıyorum, yaşıyorum ya; yıllandıkça değerleniyor hepsi. şarap gibi..
Şaraptaki o buruk tadı hissediyorsun bazen biraz acımsı biraz da haz verici ve tatlı.Yıllar böyle işte, yavaş yavaş kanına karışıyor. Karıştıkça mutlu ediyor, aşık ediyor kendine. Yıllarından vazgeçemezsin ya. Şaraptan da vazgeçemezsin işte. O da yılların kadar kaliteli çünkü. 
İçtikçe içesin gelir, yıllar yaşadıkça değerlenir.
Bu sefer farklı olsun dedim.Edebiyatımda kötüdür aslında. Kötü şaraplar kan kadar kırmızı yıllar kadar uzun değil. Kırmızı sizce de güzel bir renk değil mi? Aşk, şehvet, acı, gurur. Hepsinin bir arada olması, ne çelişki! Şarap hepsinin temsilcisi işte. Yıllarının temsilcisi. 
Şarap kırmızı olduğunu bilse belki, kendini kıskanırdı. Herkesin ona hayran olduğunu bilse belki aşktan ölürdü. Ya da sahip olduğu şeylerin değerini anlamazdı. Bazı zavallıların yılların değerini anlamadığı gibi, o da anlamazdı işte. 
Bazen diyorum da bir şişe şarap olsam, bir dikişte bitmek isterdim, boğazdan geçişini görmek.Mesela yılları bir kenara bırakıp hızlı hızlı kana karışmak mesela..

15 Nisan 2013 Pazartesi

Kısa bir mola.

İşin aslına bakacak olursak kendisiyle konuşan insanların tamamiyle deli olduğunu söyleyemeyiz. Bireyin kendiyle konuşabilecek kadar cesur olması çok önemli aslında. Çünkü sürekli başkalarının söylediklerinden etkilenmez miyiz? En basitinden bir kıyafet alacaksak bile birilerine fikir sorarız. Yanımızda kimse yoksa bile elbet satış elemanı bir şeyler söyler. Onlar genellikle satabilmek için olumlu konuşurlar orası ayrı tabi.
Kimsenin dediklerini bir kez olsun umursamadığınız dakikalara sahipseniz, o anların tadını çıkarın. Sizin aklınızdan geçenler sizin için en önemli olanlardır bana göre. Hiçbir şeyin etkisinde kalmadan hissettiklerinizi küçük bir yerde saklayın. Bir kez hissettiğiniz o muhteşem duyguları yitirdiğiniz zaman ne olursa olsun yerine gelmiyor çünkü. Biliyorum konu biraz bölük pörçük oldu ama yapacağımız bir şey yok. Şurada amatör iki cümle savuruyoruz ve size düşen de okumak. Tamam bu biraz sertti.
Şu sıralar kendimi biraz yalnız hissediyorum. Hemen kötü olduğunu düşünmenizi istemem, kendimle konuşabilmek için bolca vakit buluyorum. İnsanlara karşı ne hissettiğimi gözden geçirebilmek için çok fazla vaktim var. Meğer daha önceden başkalarını düşünmekten dolayı düşünemediğim çok şey varmış. Hep derler ya; "Az insan, çok huzur." diye. İşte tam da oralardayım şu sıralar. Kendimden bile saklamış olduğum bir çok hissi ortaya dökebiliyorum.(Hissettiğim hislerden ben bile bunca süredir nasıl kaçmışım, ne bahanelere vurmuşum kendi beynimde bilseniz aklınız hayaliniz duracak o derece okurlar.) Örneğin; duştayken herkes bir şeyler düşünür bilirsiniz, ben de önceden hep başkalarına nasıl yardımım dokunur diye düşünürdüm. "Bu şuna böyle davranıyor, dolayısıyla üzülüyor. Ona şunlar konusunda böyle şöyle desem de şu şöyle olsa" gibisinden arapsaçına dönmüş tonlarca saçmalık. Şimdiyse "Bunu şöyle yaparsam belki ucundan mutlu olabilirim. Şuna karşı bunu hissediyorum." gibisinden düşüncelerim var. Elbet bu durum sonsuza dek sürmeyecek çünkü bu biraz kalpsizliğe ve bencilliğe kaçar. 
Demek istediğim, kendinizle konuşun. Başkalarının kendinizle konuştuğunuzu bilmesine gerek yok çünkü insanlar saçma sapan yorumlar yaparlar ve canınızı sıkarlar. Kendinizden uzaklaşmanızın iyi olacağını sanmıyorum. Kendimi televizyona çıkıp sağlık programlarında öğüt veren profesörler gibi hissettim. Herkesin yoğun geçirdiği karmaşık bir süreçten sonra biraz olsun yalnız kalmaya ihtiyacı var. Kaçtıklarıyla, korktuklarıyla veya farkedeceği yeni neşelenme sebepleriyle yüzleşmeye ihtiyacı var. Farkettiğim şeyler kimi zaman istemsiz bir şekilde iğrenç idiot kelebekleri kimi zamansa ışıldayan sivri ve keskin bıçakları hissetmeme neden oluyor. 

11 Nisan 2013 Perşembe

Sarılın lan.

     Yine çok klişe bir giriş yapacak ve 'Sen bu satırları okurken çayımı yudumluyor ya da hayatın ne kadar kısa olduğunu düşünüyor olucam.'diyerek başlayabilirim sanırım. Şuan tam olarak hayatımın en karmaşık yıllarını yaşadığım doğrudur.Ne yapacağım konusunda kimse bir tahmin yürütemez.Neden? Çünkü ben bile uzun süredir ne yaptığımı veya ne yapacağımı bilmiyorum..
     Arkadaşlık konusuna ve hayatın boktanlığına biraz değinmek isterim. Herkesin arkasından üzülmek, arkadaş kaybetmek çok acı olsa da tecrube kazandırıyor sana.Üzüntüler tecrube kazandırır.''İnsanlar tecrübeleri oranında değil tecrübelerinden aldıkları dersler oranında olgundurlar.'' demiş Bernard Shaw ki bu durumun bizimle bir alakası yok.Bu filozoflar her konuya burunlarını sokarlar zaten. Neyse işte bir süre sonra alışmaya başlıyorsun arkadaş kaybetmeye çünkü nerde çokluk orada bokluk, ne kadar az arkadaş o kadar çok güven.He bir de kendini avutma var değil mi ? 'Ben onu kaybetmedim o beni kaybetti.' Peh peh peh. Biz ne de çok kendi yalanlarımıza bile inanır olmuşuz.Unutmamak lazım bir de 'Sen çok değiştin.' ciler var ki onların bence açık sözlülükleri bir taraflarına kaçmış.Bu tamamen yalan sayın okurlar 'Senden sıkıldım artık yeni arkadaşlar lazım' demek istiyor ama kendine yediremiyor.Hep derim şimdi de söylüyorum. İnsanlar gerçekten garip. Çok afedersiniz ama bazı insanların beyni gerçekten götünde.
     Hayatın boktanlığı diyorduk dimi tam.Sizi temin ederim ki bu yazıyı tuvalette yazmıyorum. İnanın. Hayat dediğim şey aslında hayat değil ya gerçekten değil. Şöyle bir şey var çünkü yirmi beş yaşlarına kadar okuyorsun tabiri caizse kıçını yırtıyorsun, sonra altmış yaşlarına kadar çok birikim yapıyorsun çalışıyorsun geriye ne kadar yılın kalıyor beş veya on mu? Bu kadar yılın yorgunluğuna karşın hayatımızı yaşamak için sadece ve sadece beş, on yıl mı? Gerçekten acımasız.Tuvalet mi diyordum. Yaratıcı sifonunu çekiyor ve yaşayamadığımız hayatımızı bir kalemde tarihten siliyor. Ee yani bok geldik bok gidiyoruz. 
     Toparlamak gerekirse en kötü olanı da şu, bir gün kendi geçmişine baktığında hiçbirine güvenememiş olman ve hayatında bir şeyler başaramamış olman fazla canını acıtıcak.
     Herkes sıradandır. Hepimiz sıradanız.Önemli olan da sıradan hissetmek.Çünkü her canlı kendini farklı görür ve artık farklı olmak sıradanlaştı.Çok uzun bir yazı yazıyorsam sayın dinleyiciler yarısını okuyup bırakın çünkü saçmalamaktan başka bir şey yapmıyorum.
     Tek tavsiyem olucak konuyla da uzaktan yakından alakası yok ama sevdiklerinize sarılın lan.