14 Mart 2014 Cuma

Kaçmak?

    Bazen sesler çok yorucu olabiliyor. Sanki her şey belediye çöplüğüne kamyonlardan yığılan şeylermiş gibi üzerinize saçılabiliyor. Çevredeki her şey batıyor misali. En ufak bir tıkırtı bile sizi çileden çıkarmaya yetiyor.

    Sonra sessizliğe kaçıyorsunuz, daha sakin olabilmek için. Uzağa kaçıyorsunuz. Uzaklaşırken sakinleşiyorsunuz da en başta fakat durakladığınız zaman, kafanızın içi başlıyor konuşmaya. Bir ton tırıvırı hücum ediyor kafanıza, şimşek çakmasına benzer bir hızla. Yarın ne yapacağınızdan, seneler önce ne yaptığınıza kadar... Birer birer başlıyorlar rahatsızlık vermeye. Susmak bilmeden...

    Hayal ettiğiniz sessizlik; aklınız boş, içiniz canlı, kafanız uzak... Etrafı seyrediyorsunuz gibi. Gökyüzünün güzel mavisi ya da bulutların ardından huzur veren yağmur sesi. Gülümseyen, sohbet eden insanlar görmek istiyorsunuz. Fakat görülen ise hararetlice şikâyetlenen insanlar. Sizin tepeniz atınca, elinde şekerle koşturup gülen bir çocuktan ziyade istediğini yaptıramadığı için ağlayan bir çocuk tablosu daha çok çekiyor dikkatinizi. Çünkü kurala göre bir kere siniriniz bozulduysa, o gün olağanca devamı gelecek. Fark ediyorsunuz ki; siz sessizliği dinlemeye çalışırken, sessizlik bile sizi dinlemiyor sanki.


   Canınız sıkılmayı sürdürdükçe, ne yapacağınızı da şaşırıyorsunuz. Aradığınız sakinliği aktivitelere yöneltiyorsunuz, yoruluyorsunuz. Dinlenmeye başlayınca yine sil baştan başlıyor durumlar. Huzur istiyorsunuz. Söylesenize, huzuru kim istemez? Aslında hepimiz huzuru yaratmaya çalışmak yerine, ortadaki problemlerden kaçıyoruzdur belki de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder