5 Mayıs 2015 Salı

Davetli Misafir

*Bu şarkı eşliğinde oku okuyucu!



    Gece doldu yine içimize. Sığmadı taştı bazen. Beklenilenlerden fazlaydı getirdiği özlem. Sualsiz bir şekilde kabul ettik içeri. Çantasından çıkardı bir bir anıları, bir parfümeri tanıtım görevlisi edasıyla. Tekrar tekrar kokladık o eskimiş görünen anıları. Üzerindeki tozlar doldurdu ciğerimizi. Kimilerinde nefes alamadık; o kadar sertti ki bazılarının aroması, gözlerimiz bile yaşardı. Gece ise kenarda oturmuş gülüyordu bıyık altından, bu kadar hassas olmasına duyularımızın. Her gece aynı muhabbet geçmesine rağmen yine aynı hassasiyete sahip olmamız da gülünç değil miydi zaten?
    Özlem kolay kolay gitmezdi, asla zengin kalkışı yapmazdı. Her seferinde bizden gelecek "E saat de geç oldu yahu!" cümlesini beklerdi. Kovmaya cürret de edemezdik, içten içe hoşumuza giderdi boğaz yakan anıları koklamak. Bazen gece gitse bile o gitmezdi, kalırdı kuytuda köşede bir yerde.
    Ara sıra, özlemin yanında 'söylenmemişler' gelirdi. İşte o zaman sessiz kalırdı özlem. Nam-ı değer söylenmemişler çok daha dobra yapılılardı. Birer birer dizilirlerdi, bu sefer kafamıza. Kimi bağırırdı, kimi ağlardı, kimi gülerdi; kimi zamansa hepsi birden konuşmaya, karışmaya, çatışmaya başlardı. Tıpkı kafa ve sol yan çatışması gibi. Gece mi? Yine gülüyordu, Şerafettin misali.
    Söylenmemişlerin gitme seromonisinden bahsetmek istemem zira ortalığı toparlamak zor oluyor arkalarından. Geride çok ıvır zıvır bırakıyorlar, sevmiyorum.
    En son gece gidiyor. Her gidişinde bir parça daha alıyor incelmekten kopmaya yüz tutmuş ruhumuzdan. Özgürlüğünü bulamamış ruhlarımız yetersiz kalıyor geceyi ağırlamak için. Bitap düşüyoruz çoğu zaman, fakat alışılıyor elbet. Hatta bazen haz bile alıyoruz bu tatlı-acı dostu ağırlamaktan.

                                                               "Ve ben en çok geceleri sevmiştim seni."    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder